bir son bir başlangıç


sığmıyor ellerime
dünya çok düz
bilmez misin
dikenleri sağır tenimizde
farklı şiirlerden geldik ikimizde
bilmek değil
öğrenmemek
fark dediğin aşık eden
şovalye zannettim karşında
kendimi
tek sahibi
şiir kentinin.
sırları var boyundan
up uzun
bir arpa boyu
içtim
çok yorgunum


yarlarına
sür şimdi
en çok gözlerimi
görmediler ya seni
daha az acı çekerler
benden değil
şiirimin
etkisi
bu hava bu ses çok feci

felaket habercisi
odamın perdesi
açsam gökyüzü
açılsam
günyüzü
bir kelime buldum yarına
seni seviyorum (değiştirilmiş bölüm)
söyle şarkını
bağrına bağrına

göç gelirse
diye
ben bu nu söyleyemem
bir çocukluğum kalır paidar
birde ahval zaman
ben en çok zamandan şikayet ettim
en az senin kadar
ellerim de küçük
yanında çalar durur
şarkımızı
şiirlerin sevişmesi kadar

bir sır kalsın aramızda
aşk yok peki ne var?


bitti.

lirik



gece gözlerime karışmış
koyu
kopkoyu tenim
karanlık
şaşırma
biraz daha gel
denizi göreceksin
şaşırma
yalnızlık
bendim
dün gece
uykunda
seni gördüm
dün gece
vuran
bendim
kasıklarına...
kokun seferine kapılmış
defterimin
biliyorsun
en çok yaralarından
anlıyorum
seni nasıl sevdiğimi
dün gece
giden
bendim
uykularına

uyannnnnnnnnnnnnnnnnnnn
, ,

ben bir kelebeğim



jenerik

cast
onur: tozlu yağmur
yağmur:parlak elmas
nil : ısıtan güneş
yağmur:sihraz
aşk: yalan ova
yalan: kahreden düzlük

producer :
TANRI







duriye,nazire
nası yapışıyor üzerine bir oyuncunun şiforeni gibi
ya bilinmeyen jenerik isimleri :)
tv makinesinde binnur kaya'ya rastladım 3 sn izi almaz diyordu
jenerik okumanız
bazen bakamak istemiyorum diyor
duriye dediklerinde
gaffurun kim olduğunu biliyormusunuz
yada burhanın ?
gazeteyi açtım ajda pekkan
manşet
ben sahnedeki ajda değilim
bu şizofreniyi anlamanız gerek ?(ayrılıklarına gönderme yapıyor)

sevgililerim
anlamanız lazım
ben gerçek onur değilim
bir diğerinden başka bir diğerinize
ben o sahnedeki onur değilim
şizofrenimi anlamanız lazım

jeneriği okumanız lazım
onur diye çağırmayın
bakmıyacağım.
;)

kış şiiri vol.1


gözümün feri söndü,bakamıyorum artık sana
deymiyor bi yerlerine
değemiyor nazar
küçükken tuvalet suyunda yıkadılar yüzümü
okadar nazara inandık ki
kendimiz çarptık geleceğimize
gelecekler diye
çok da boyum uzamadı
büyümedim büyüttüm acıları
acıları ağlattım
şimdi tepeden bakıyorum tepelere
ben bilirim
neden bu kadar esmer
beyaza hasret çikolatalarım var
varlıktan
şimdi bihter seviyorum ben
süt kokusu
içimi yakıyor kalbimi kaynatıyor
süt bittiyse şekerli su içelim
ekmek yoksa pasta yiyelim
aşk yoksa ayrılık çekelim
son karesinde
her yeni günün
şimdi tepelere bakıyorum
inandıran kudret
ellerinde günüm,günlüğüm
sen yaz derken yazıyorum
kışın pek hayal oluyorum pek kırık olanından
kışın açılıyor esmerliğim
kışlıkları çıkardım
kalın tüylü bütün sevgililerimi
ne şarkılarım oldu
ne şarkılar tuttum ben bu yaz,
tutuldum suya vurdum bu yaz
içim geçti
şarkılar şezgonlara yapışmış
canım çok çekti şöle
yanacakmış gibi kokan bi yaz
hani susuz yaz
hani klor kokusu
fönsüz saçlar
kapruzz
geçtim sahilinden kışımın
kışlıkları yazlıkları
yalovayı
sonrası ağlayan asfaltları



ahmet'e,hande'ye,ferhan'a,derya'a cem'e en çok da erhan'a selam
geçen yaz geldi şarkılarıma :)

benim fikrim geldi!


uzanıyorum şehre bugün içimden günler geçiyor hatırı sayılır ,simit kokusudur bu şehirde sabah içimden susam taneleri dökülüyor,tane tane kop koyu hemde
rüzgar tanıdık gelir deniz getirir
zannediyorsun deniz oluyor gözlerim gözlerime bakamıyorum
düğüm düğüm oluyor ellerim
düğüm düğüm çözüyor soguk burda
bugum içimden geçtim bizzat kendimin
hazırken ben bütün dengesizlikle güne
çarptın göğsüme
döküldü düğüm düğüm tanelerim içime içime
bu şehre en çok ayrılık yakıştığından
hemen şurda otogarın yanında otururum ben
sudan gözlerim var gemileri hiç sevmem denizleride
ama ismi deniz olanları severim genede
genelde
denizler hep kız olur tanrılar hep erkek
gücünde severler,gücüde severim
en çok kelimelerinki ni
en isabetlilerini
üstü açık görürüm rüyaları (hülya çok çok selam)
dünyaları yutarım ben
karınca olmayı isterdim küçükken birde aşık
bide hırsız
kapılarım karşı tarafta taraf tutuyor esmerliğim
çok esmerdim eskiden
kapı çalıyor
gitmem lazım...

sigaramın dumanına


yüklüyorum
anlamlarımı dolu günlerime
fırsat bilipde bildiğimiz günden beri
ayrılıklarda sevdaya dahil ya
ahmet arif de hasretinden parangalar eskitmiş ya


ben sevdim seni bütün zamansızlıklarda
beni böyle eskitense prangalı hasretin

bildiğimiz gibi
bildiğiniz günden beri
ferhat ile şirin
mem-u zin
ölüm allahın emri
şu ay-rı-lık olmazsa

ellerine bak
sonra aynaya
en çok onlar üzülecek
en çok onlar konuşamayacak
bilseydim gelip gideceğimi

hiç bakar mıydım gözlerine
ellerindeki haritayı takip edermiydim
hiç
bilirmiydim
mevsimler böyle güzel
....
uyanın
her taraf sis

( ezginin günlüğü-son siğaram ) ankara
, ,

ibo show



hınçal uluç Tarkan ın fransa konserini iptal etmeyeceğini tatlıses in ise edeceği açıklamaları üzerine şöyle bi yorum getirmiş:
''ibo ucuz şov yapıyor,tarkan gerçekçi bir davranışta bulunuyor.benim yorumum bu!''(bknz.sabah günaydın 22.10.06)

evet bu yorumda iki gerçek var


1.gerçek - tatlıses kürt ,tarkan ise türk dür.
türkiyede yaşayan bir ermeni için yasa ne kadar ince bir çizgideyse kürtler içinde aynı çizgidedir.
tatlıses konseri yapacağını açıklasa tarkan bunun tam tersini söyleyseydi bu ülke tatlısesi vatan haini ilan ederdi sayın uluç!(bknz. ahmet kaya)

2.gerçek - ibrahim tatlıses ucuz bir reklam yapmıştır. doğrudur ama bunu kürt kimliğini şöhretine kurban ederek.



ve ben derim ki bunca tartışılan nobel ödülü adları bile( rakamlarla hariç )anılmayan geçmiş yada yakın tarih de kaybettiğimiz 1 milyon ermeni ve 30 bin kürt e armağan olsun.

pembe t-shirt

keşke her şey
ilk sahnedeki pembe t-shırtun kadar gerçek olsa
okadar anlam yüklediklerinden haberi yok pembenin
oysa aklımda kalan sadece beyaz tenine yakışan yapışan pembe t-shirt ün
gözlerinle konuşmayı öğretiyor sana
sonra gözlerinden düşüyor bütün renkler
asılı kalınca insanlara
ben dün akşam bu salak kafede
pembeyi astım sana
pembede gitti hayatımdan
yeşil gibi
mavi gibi
siyah beyaz fotoromanda sanki farkedilirlermiş gibi
evet deleri bitişik yazıyorum
onur duyduğumu anlayın diye
evet rahatsız olun diyorum
renklerdede:) kurtulun diye
çünkü ben çok boya kaybettim gökyüzümde
belki biraz yeşiliniz vardır diye
ben size söylemedim
bi yandan üzülürsünüz diyede
benim adım kırmızı kan görüp dayanamazsınız diye
böle geçeçek benim resmi bekleyen ressam hayatım
ve ben hep o çivi gibi durup abanmasını bekleyeceğim anlamsız tabloların
pembe t-shıtünü giy sevgilim
ben dün gece sildim pembeyi
bizi ağlatırlar diye
ulan oğlum
kaç kere dedim bunlar bi tür zaaf diye
aman boş ver
düşünce özğürlüğü nedir ?
seni sevmek istiyorum
terinin tenime ...

, , ,

ey türk milleti !!!



301. madde

Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.


Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.


Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.


Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.



ee ülkende emekli insanlar üç kuruş için sıra bekliyor , hali hazırda hortumcular bankaları boşaltıyor,ve buna benzer aklınızdan geçen şeyleri türk milletini alenen aşağılamak olmuyorsa varsın dursun 301,madde
ve elif şafak ermeni bir roman karakterinin haklı düşünlerini yazmaktan yargılansın

ödül



ödül

yılın akedemik anlamada en çoködül alan şiiri;

.tüm zamanların en acı şiir ödülü
.yazılmamış aşklar şaiirleri ödülü
.kayıp dünya atlası ödülü


istediğin kadar esmerdim
bayıdığın gibi yanmıştı tenim
başlarken sevişmeye bilseydim
o kadar delireceğimizi,
sırılsıklam terden, aşktan,
birbirimize geçeceğimizi...
....
......
.......
saçıma fön çektirmeden gelirdim..
sadece öpmenden anlıyorum beni ne kadar sevdiğini,
onun dışında tüm yaptıkların aksini söylese de...
ben biliyorum saraylarıma döneceğini..
sana benim hanlarım saraylarım yakısır ömmrüm...
sensiz boş kalır o hanlar saraylar...

bir nevi 25 yaş şiiri


biliyorum haksızlık ettim .annem olsaydı sorumsuzluk derdi sanırım.

ilkokuldayken hesap makinesiyle oynamayı çok severdim.2000 yılında kaç yaşında olacağım?2005 de kaç sevgilim olacak?
bugün sabah aynaya bakınca seni görür gibi oldum hani o cin ,rengini tanımlayamadığım gözlerini,sonra havlumu almak için komidine uzandığımda ayağıma ağır mı ağır soğuk mu soğuk bir şey deydi.ayağıma çarpıp komidinin altına giden o zamanın hesap makinesi boylu boyunca uzanıyordu komidinin altında !
ilk önce anlamadım elimi uzatıp almaya çalıştığımda o malum makine belli belirsiz sıfır rakamını gösteriyordu.
içim ürperdi kara hafızamın aniden maddeleşerek ve senin gözlerinin üstüne gelmesinden.
aynı akşam baba ve piçi bitirmiştim.belki zihnim getirmişti onu orya belki kitabın kahramanı banu teyze:.
ben gözlerinde eskimek hesap makinelerinde tekrar beraber hayal kurmak istiyorum.belki çok açık oldu belki çok acıklı
kusura bakma ben bir zamanın küçük emrah filimleriyle büyüdüm.
ne fark eder diyorum sonra
ha sensiz ha senle
sonra metroya biniyorum
sanabenzeyen bir meçule dalıyorum
son istasyona kadar
sen olsaydın yapmazdım biliyorum sana benzeyen suratlara hikaye kurmazdım.
ben olsaydım sen o hep aramızda ölü bir yılan gibi yatan zamana* aldırmazdın.
sen bana hiç birşey yapmadın
hesap makinesinde rakamlarından çarpıp duran zaman tenime yapıştı..
bende dönemiyorum hemde en geriye

zamanın birinde gökten düşerse bir şey diye
hani ben onun için
mutlu sonları seversin diye
aslında geçmiş olsun diye
yok 2016'da 35 olacağım diye haber vermek istemiştim.
tempo tempo tempo
forte forte

:P


şiddet toplumuna dönüşüyoruz diyoruz sevgili uğruna sevgi göstergeside,göstergeleride
artık tavan yapıyor.
darpaçalı,metro,über erkekler,ünlü dünya sarlarının 20li yaşlara gelmemiş yurtiçi klonları,aradan sıyrılmaya çalışırken itibarı mahkeme salonlarında popüler olan ingilizce yazan yeni stil duygu asenalar,halka açık yerlerde baba sponsorlu range ler,bir zamanların burjuva aydınları ve onların aydın manken sevgilileri,en büyük problemi google dan çıktığı erkeklerin seceresini aratmak olan neydi belirsin öpüşken magazin maymunları,kansere yakalanıp,ölüme bir adım daha yaklaşan yasaklı yazarların yurtlarına kesin dönüş yapmaları...
bütün bunları bir sürü uzatın ve çekin ŞİDDETLİ ama ve yüzünüze çarpan gerçek dünyadaki OBEZ SAYISININ AÇLARI GEÇTİĞİ bir dünya düzeninde nasılda masum duruyoelar.
düzenden bahseden annem bile artık girmiyor odama.ilkokul öğrencileri 14,5 luk kalpleriyle moder çağın pastanesi yonja köşelerinde kalp çalma halini almışken ben teknolojiyle daha dün tanıştığımı hatırlıyorum.
her konuda bu kadar otorite olan bir ülkede yaşamak güzel olsa gerek.
bir kelime daha yazmayacağım
solaryum saatim geliyor.çıkmam lazım:P

benim ülkem



''senin dilinden sözcükleri,en güzellerini.en uygunlarını bulmak için güçlük çektim,trendeki o konuşmayı hatırlıyormusun? sen karanlık saraylardan,yırtılmış yanmış eski el yazmalarındaki sırlardan,bense hiç görmediğin ülkemdeki çocukluğumdan söz açmıştım.istasyonda sarışın sevgilinin seni karşılayacagından hiç söz etmemiştin ama.ben geçmişimi araştırmak için senin gibi uzak zamanlara gidemiyorum ,benim ülkemde zamanı geçen şeylerin yerini başkalarına bırakıyor,onları gömüyoruz,kaldırıp atıyoruz,yerine yenilerini yapıyoruz,hayatın gerçekliği bu işte,dehlizlerde ne bulabilirsin ki,bizim gibi yaşamış başkalarından ,biraz farklı görüntüler.değişen fazla birşey yok.sana adresimi vermemiştim,trenden iner inmez ayrılacağımızı beklemiyordum doğrusu,hala o kıza sarılmak için biraz eğiliyormusun,sonra yine yazarım.''

savaş bitti


zafer sadece bir erkek ismi

vakit-i usul



aynı vakit geldi
içimden kayan yıldızlar gibi
düştük çe sen
ben ya gidersen die
pencerelerden
bardakları koydum düşünce uyandırılar beni diye
ya degerse gözlerine başka göz
olum korksana insan dan
çiğ süt emmiş o
kork ve yaklaş bana
içimdeki seni gör ki aşık ol kendine
yalnızlık operasında
bir mungan baş edebilir senle anca
bilmediğin bir şey var sevgilim
ben sende tüm zamanlarımı
geriye çektim.....

uyandım



aşık olursun da gözün dünyayı görmez derler ya hep..100kat daha cesur, 1000kat daha ateşli hissedersin kendini...risk dediğin nedir ki?dir..herkeslerden daha güzelsindir..saçların ayrı parlar..annen kimdir ya? baban kimdir??onun için kimleri ezmişsindir,kimlerden geçmişsindir...işte ben bunların hepsi hikaye sanardım..salya sümük aşkperest masallardı ezelden beri..ya hepsi gerçekmiş..masallar hep mutlu sonla da bitmiyormuş bu arada..hani o kıyafetlerini senden izinsiz giyen,makyaj malzemelerini kullanıp kapağını bile kapatmadığı için ağzını burnunu kırmak istediğin öz kardeşin var ya..işte bu hayatta ondan başka arkadaşın da yokmuş..acıdan uyuşup ağlayamaz, hiçbirşey hissedemez oluyormuş insan..film gibi kendi hayatını dışardan izler hale geliyormuş...kafa dağıtma ilişkicikleri hayatı daha da ağırlaştırıyormuş..kalbimi jiletlediniz yaa..hani tüm parçaları kopsa parçalansa ölüp kurtulacağım..gel gör ki derin kesikler birbirine bağlı ve illaki iyileşecekler.. ama iz kalacak kahretsin!yerlerde süründüğüm falan yok..sadece bu acının bedelini ödeyeceğinizi haber vermek için aramıştım..

bir akşam
ter kokulu bir yaz akşamı
saçlarımızın tuzdan yandığı
yüzüm kaldı sana
bir akşam
,gönlüm kaydı sana
ter kokulu bir yaz akşamı
hal kalmadı bende
biliyorum
yaz geçer :)
bir akşam
,munganlarım kaldı sende
ter kokulu bir yaz akşamı

çaldılar esmerliğimi
bir akşam
terden andığım akşam

thrace



dino'ya


gel otur şöyle
yamacıma
trakyalısın belli gözlerinden
sözlerin acıtıyor çünkü gözlerimi
biliyorum içinden geliyor
ama içimi deliyor.
yorgunsundur hadi al beni
bi kahve yapayım sana
içinde fal olan
belki bilmezsin
sizin oralarda yoktur
otur sana bi dem vereyim.
bakma gözlerime acıyor sözlerim
gidersin aklınca
kimseye haber vermeden sen
seversin kimseye söylemeden
gelde sana bi şey söyleyeyim:

sen her gördügün güzeli trakyamı sandın

leb-i derya


leb-i derya ve burak
sevgili burak ve zeynep in bana tanıştırdıkları bu mekan için söylenecek bi şey yok gidip görmeniz lazım arkadaşlarınız la gidin gidin ki manzaranın sizleri nasıl birbirinizden ayırıp başka yerlere götürdügünü sohbetlerinizin ne kadar sık kesildiğini görün.

taksim de tünel istikametin de yürü galatasaray lisesi ni geç richmond oteli göreceksin aşagıya sal kendini kumbaracı yokuşu galiba 100 metre gittikten sonra kumbaracı iş hanı var onun en üst katına çık ama asansör kullanma bence deysin.
deniz mahsülleri makarna ye yanında efes dark yada bud. sonra akşam olmasını bekle ve öl orda neden ankarada yaşıyorum diye...

ne farkeder istanbul benim olmadıkça
neydi nasıldı ???
ben güzele güzel demem güzel benim olmadıkça

saygılar bizden sevgiler demirden

ne bileceksin sen
cebinde hala sağ için sarımsak sol için soğan dururken
öfkelerinin hala kazanmak olduğunu söylerken
aramızdan koca mevsimler geçti

yükü ağır bilirim
en çok gençliğin

fırnıtalar bekler
rüzgar iç çekerken aramızda
gülümsemeye fırsat kalınca
belki yaşlanınca bakışların
keşkelere fırsat vermeden


yükü ağır bilirim
en çok ayrılığın

nice yüzler eskit ve nice masallar
yükü ağır bilirim
en çok yaşamanın.

tufan


kulağım dan düştü
ilk heceleri
ne çok uzak şimdi ne yakın
umutsuzluk gibi
yada umut
ikisinin ortası
şimdi şikayet ettiğim zamanlara geri dönmek istiyorum
beyenmediğim mekanlara ,beni deli eden seslere
ve zavallı süperman gibi
çaresiz saklıyorum
insan gibi sevememeyi
işte bu yüzden
sevemiyorum siz
hep ikisinin ortası sözler veren
gerçekmiş gibi konuşan ,
gerektiğinde göz pınarlarını kurutan
dünyalıları

sevgi yaptığınız her şeyi
düşünmeden tükettiğiniz gözleri
sözleri
acısız sevinçleri
ve şait ettiğiniz bütün doğa olaylarını

toplayıp
bu tufandan gidecegim
yanımda...


yaralarımdan sev beni
Kadın ayakkabısını çıkardı. Sızlayan ayaklarını ovuşturarak koltuğa oturdu. "Bu ayakkabıları neden giymediğimi unutmuşum ama giydikten iki saat sonra hatırladım" dedi gülerek. Ayak bileğinin arkası su toplamıştı ve gün boyunca çıkaramadığı ayakkabılar su toplamış bölgeyi iyice örselemiş, açık bir yara haline getirmişti.
Kadın saçlarını kulağının arkasına attı. Akşam olmuştu. Pencerenin önüne dizilmiş çiçeklerin arasında birkaç mum yanıyordu. Dışarıda esen sert rüzgârın sesi odanın içindeki anlık sessizliğin üzerine düştü.
Koltuğun önündeki eski ahşap sehpada pempe gül desenli eski bir fincanın içindeki kahvenin dumanı tütüyordu.
Adam kadının ayaklarını ellerinin arasına aldı.
Mumun alevi titredi.Ayak bileğindeki o küçük açık yaraya baktı adam.
Sonra öpmeye başladı. Bir kedinin yavrusunun yarasını iyi etme çabası gibi bir şevkatle ve dakikalarca öptü adam o yarayı...

"Nasılsın?" diye soruyordu genç kadın attığı mesajda.
"Korkuyorum diye geldi yanıt. Bir an bu içten itiraf karşısında ne yazacağını bilemedi genç kadın. Kimseye, hiç kimseye ufacık bir zaafını göstermeyen adam ilk defa böyle bir kapı açıyordu çünkü. "Korkuyorum" diyordu. "Bana yardım et. Tut elimden, ya düşersem" diyordu. "Korkma" diye yazdı genç kadın. "Her şeyin bir telafisi var. Düşsen bile kalkarsın. Eğer istersen yanında ben varım. Belki istemesen de ben varım. Elini uzat yeter. Korkunun açık kalan kapısını kapama bana.. Bırak seni korktuğun yerden tutayım"
***
Cenazenin yavaş yavaş dağılan kalabalığına bakıyordu kadın. Kalabalıktan hiç kimse bilmiyordu yolcu edilen kişi onun için ne ifade ediyordu... Yağmur başlamak üzereydi. Cami iyice boşalmıştı. Oturduğu bankta boş gözlerle etrafı seyretti bir süre. Sonbahar bitiyordu. İçindeki zehiri daha da çoğaltacak olan koca bir kış vardı önünde. Ellerine baktı başını eğip sonra ayakkabılarına. Beraber almışlardı gecen kış. "Hayat böyle işte" diye düşündü. Kimin aklına gelirdi o ayakkabılarla bu cenazeye gelinecek. Yanına biri oturdu kadının. Yorgunlukla başını çevirip kim olduğuna baktı bir an. Aynı mutsuzlukla bakan bir çift gözle karşılaştı. "Bana söylemişti" dedi yanına oturan genç kız. "Sizi çok sevdiğini bana yıllar önce söylemişti. Sadece isminizi bilmiyordum. Babamın sevmekten bıkmadığı kadın bana emanet bıraktığı bir dost sayılır... değil mi?
"Şu anda yanında oturan ve büyümesini uzaktan, gizlice, hep üçüncü kişi olarak seyrettiği genç kızın bu sözleri kadının içindeki zehir şişesini devirdi sanki. Sanki yakarak ağzından, burnundan, gözlerinden dışarı boşaldı o zehir... Sadece elini tutabildi genç kızın... "Nasıl tanıdın beni?" diyebildi sadece...
***
Boğazım ağrıyordu. Burnum tıkalıydı ve yükselen ateşim bütün vücuduma bir titreme yayıyordu. Baş ucumdaki lambayı yaktım. Boğazımdaki gıcık yüzünden öksürmek istiyor ama yanımda yatan kızımı uyandırmaktan çekmiyordum. Sanki yatağa biri çizmiş gibi elleri yanaklarında, fındık burnu ve kiraz dudaklarıyla tatlı tatlı uyuyordu. Ona bakarken baktığımı hissetmiş gibi açü gözlerini. "Ne oldu anne?" diye sordu. "Hasta oldum ben" dedim. "Gene mi" dedi gözlerini kırpıştırarak... "Gene" dedim gülmemi tutamayarak..
"Göster ağrıyan yerini öpeyim anne, öpeyim geçsin canım" dedi...Minik elleriyle görünmez yaralarımı okşarken gözlerim acıdı.
***
Kim birini yaralarından sevmeye başlasa böyle olmaz mı zaten...Acımaz mı sevilenin gözleri...Acıyan gözler güçlenen yüreğin yüzdeki yansımasıdır aslında.Çeliğe su vermek gibi...Birini yarasından sevmek yüreği suya kavuşturmaktır...
Yürek çeliğe işte böyle dönüşür...
i.a



dün gece ; dün gibi

kadifeden elleri
sevda çeker teni
en çok gözleri
sırılsıklam olmaktan bahsetti bütün gece
sonra
yaşlılığım geldi aklıma
ve sonra buruşuk
ellerim
sigaramı yaktım
dumanı bütün gece gitmedi
o sessiz loş tenimde
bekledim
hani
içinde umut olsun diye
umut sadece bir erkek ismi dedi

ümit gibi
erce gibi
o yüzden benim adım onur
senin ki
mavi
ben onur duyarım
sen se
mavi olursun
bu yüzden hep ıslak
cesaretin

trioñouir



armağan :( ama çok üzgünüm







I.

Gözünü kendine çevir,
nazarın değsin.
Bir de böyle gör beni,
bir de bana nazar değsin.

Sevgililerim kuyuda boğuldu
sevgilim olduklarını bilmeden girdikleri kuyuda
eskidiler.

Gününü unuttum,
Sen hangi gün gittin ?/
Hangi gün telefonlarını açmıyordu kimse?/
Ben ne zaman seni aramaktan vazgeçtim?

Etimin altında birbirine giren salgı,
yok etti ikimizi.
Ben beklemem artık seni.
Kendimi bekliyorum şimdi,
öleceğim saati.

Bir dergahta
içimi yitirdim,
güzel günlerdi.
Oğlumu kaybettim,
elimi bıraktı içinde çocukluğu donmuşlar.

Gittiğinde bir doğu saati işliyordu aramızı.
Gözlerini görmedim,
gözünü seçseydim bari,
nazarım değseydi,
diyorum şimdi.

Bilmediğim bir şehrin
ilk zamanlarının günleri
neler anlattı sana,
hiç gezindim mi gözlerinin arkasında?

II.

Bazen bir telefon çalar,
açarsın,
içinden sirk çıkar.
sen sevinirken,
trapezin üzerinden bir adam düşer,
palyaço kendini sirk eğlencesinin tüfekleriyle öldürür.
İşte o zaman anlarsın,
bazı telefonlar o kadar çok beklenildiği için
bitmiştir.

III.

Bekleme beni
Ben seni beklemiyorum.
Ben sadece bekliyorum.
Bir şarkı çalar da
kendime gelirim belki.

Bekleme,
sabaha aynı şehirde uyandığında
başka sokaklar duyacak bizi.

Hiç bilmeyeceğiz.

ben Ankara’da seni gezeceğim.
bulmayı,
karşılaşmayacağımızı
bilmeden.

Bekleyeceğim.

Kendini beklemeyenler,
beklemeyi bilmeyenler,
bir başkasını bekliyor
ıslak yastık, ölü yorganlar gibi.

Kendi başımda bekliyorum geceleri.
Kendimi uyutuyorum.
Kendi kendime giyiniyorum bir zamanı.
sana bir şey demiyorum yine de.

Güzel şarkılar dinle,
rahat bir uyku çek kendine,
ölümüne.Hava soğuk, sıkı giyin.

Bakarsın sabaha bir şeyciğim kalmaz,
sen beni düşünme.

2006



Dinositto





korku


içimizden kayan yıldızlar gibi
pek de şık olmayan bir havada
çıka geldin
yalnız ve bütün hallerinden insan olmanın
korku koku su var oysa merdivenlerinde
gecelerinin
gece iner koku gider
pek de müsait olmayan bu ortamlarda
yaşamak
korkmaktır
kokmaktır
kapı gıcırtısı tüketir bizi engin heveslerimizde
asılolan nedir
sen den ben den kalan
bir sürü kokular çaresiz ortalarda dolanan
yada kayıp kentin
minik atlası
nazara gelen
öfke özürlüler
bizi almaya geldiler
en büyük öfkem
şimdi ve sonra
acımasız
acımasız
susma hakkımı kullanıyorum ...ALDATILANA KADAR
çünkü biz siz sokağa çıkarken annelerinizin uyardığı o kötü çoçuklarız....

brokeback mountain
aşk dediğin bizi adem ile havva yapan
sarsılan bütün yollarda bekleyen aşklar gibi
fırtınalar gibi beklerken ruhlarımızı
aban çünkü bu fırtınalar
bozar bizi
fırt diye hemde
delikanlı çağlarında
hikayeler gibi
ne çok gibi
aşk güzeldir
diyor biri
hayat gibi
hala ne çok gibi
kovboyun aşkı gibi
ne çok gibi!


ben ise;
tırnak arası cümlelerde seni sevdiğimi söylemek isterdim
ve hakların sevğililiği gibi
hep aşık olmak
sonra şehirlere düşen ayrılık şarkıları gibi
ayrılık şairleri gibi
ahmed arif gibi
kimse seni sevdiğini söylemeyecek gibi
yani silah altında gibi
yaşasın vatan gibi
mecburiyetten
ağlamaktan
açlıktan
şiddetten
her şeyi her şey yapan şey gibi




biri ölecek biri sefillik cekecek ( tutunamayacak anlamında ) uf tanrım 2 gündür kalbimde ağrılar var . içimde sıkıntıyı atamadım nedir bu ademi adem den bu kadar alıkoyan
tanrım
yardım et geç olmadan..